İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler tek bir hakikatin (Allah’tan başka ilah yoktur) mücadelesini vermişlerdir. Bu mücadelede Allah-kul ilişkisi bağlamında kul tarafından en önemli yöneliş ve pratik ise teslimiyettir. İslam özelde son ve Allah katında makbul dinin ismi olsa da, bütün peygamberlerin verdiği mücadelenin ve kulun yaratanına karşı teslimiyetin de ismidir.
Kur’an vahyinin ilk muhatabı olan nesil de “İslam” kelimesini teslimiyet olarak anlamış ve bunun gereğini en güzel şekilde yerine getirme gayreti içerisinde olmuştur. Bu kelimeye kök olan “esleme” fiili “boyun eğmek, kabullenmek” gibi anlamların yanı sıra “barışa girmek, barış yapmak” anlamlarına da gelmektedir. Dolayısıyla bu anlamı taşıyan bir eylemi gerçekleştiren kişi veya kişilerden yani Müslümanlardan insanları iyiliğe, güzelliğe ve hayra yöneltici davranışlar beklenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Zaten peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de bir hadisinde buna vurgu yaparak, bir Müslümanın nasıl olması gerektiğini bizlere göstermiştir. “Müslüman, diğer insanların elinden ve dilinden güven duyduğu kimsedir”. Bütün bunlar bize ilkinden sonuncusuna kadar bütün peygamberlerin amacının yeryüzünde barışı, iyilik ve güzelliği hâkim kılmaya çalıştığını göstermektedir. Son ilahi kitap Kur’an-ı Kerim’de ki şu çağrı bunu en güzel şekilde özetlemektedir aslında :” Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” Çağlar üstü bir kitap olan Kur’an’ın bu hitabı en güzel karşılığını Allah Rasûlü’nde bulmuştur. Onun ortaya koymuş olduğu mücadelenin tamamına baktığımızda, hayatın her alanında iyiliği, adaleti, şefkat ve merhameti, güvenliği ve esenliği hâkim kılma gayretini görürüz.
İslam dininin hedeflemiş olduğu bu güzellikleri yerine getirebilmenin bir anlamda provası diyebileceğimiz Ramazan ayı sona eriyor. Ramazan ayı biterken bayrama yaklaştığımızda hep kullandığımız bir cümle vardır; "Ramazan ayında kazandıklarımızı kaybetmeyelim". Elbette ki Ramazan ayının hem bireysel hem de toplumsal anlamda bizlere kazandırdığı nice güzellikler var. Bütün bu güzellikleri bir senenin tamamına hatta ömrümüzün tamamına yayabilmek ana hedefimiz olmalı. Çünkü İslam dininde parçalı bir kulluk anlayışı söz konusu değildir. Ramazan ayı, bir ömür layıkıyla Allah'a kul olabilmenin daha yoğun bir şekilde pratiklerinin yapıldığı ve bir anlamda idmanlı olabilmenin zaman dilimidir diyebiliriz. Hem Kur'an-ı Kerim'de hem de Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerinde hayat boyu kulluk anlayışına önemle dikkat çekilmiştir. Müslüman Ramazan'da kazandıklarıyla her daim bir yol gösterici, bir rehber olma bilincini canlı tutabilmelidir. Bütün bunlardan dolayı, Allah Rasûlü'nün gönüllere tesir eden sözleriyle, her bireyin hayatına dokunan tavır ve davranışlarıyla, “İşte o benim rehberim” dedirten örnek hayatıyla günümüz insanını buluşturabilmek en önemli gayemiz olmalıdır. İşte bayram o zaman bayram olur...
Mehmet Öztürk / Nilüfer Müftüsü