BAŞKAN ACAR, “EĞİTİMİN SORUNLARDAN ARINDIRILDIĞI BİR DÖNEM TEMENNİ EDİYORUZ”
Memur-Sen Bursa İl Temsilcisi Eğitim-Bir-Sen Bursa 1 Nolu Şube Başkanı Ramazan Acar, yeni eğitim-öğretim yılının hayırlı olmasını dileyerek, eğitimin sorunlardan arındırıldığı bir dönem olmasını temenni ettiklerini söyledi.
Memur-Sen Bursa İl Temsilcisi Eğitim-Bir-Sen Bursa 1 Nolu Şube Başkanı Ramazan Acar, 2024-2025 eğitim-öğretim yılının başlangıcı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Bu hafta itibari ile başlayan 9 Eylül itibariyle tüm kademelerdeki öğrencilerin de ders başı yapacağı yeni eğitim- öğretim yılının herkese hayırlı olmasını dileyen Acar, “Yeni dönemin, geleceğe ilişkin sorumlulukların konuşulduğu, eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunlarının çözüme kavuşturulduğu, gelecek yıllara güven ve refah içinde erişmemizi sağlayacak eğitim sistemindeki dönüşümün temellerinin atılarak sağlam sütunlarının yükseldiği bir dönem olmasını temenni ediyor ve istiyor; bu uğurda üzerimize düşen sorumluluğu büyük bir gururla ve özveriyle yerine getirmeye hazır olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz.” dedi.
“ÇÖZÜM BEKLEYEN ONLARCA SORUN VAR”
Yeni dönemim birçok sorunla başladığını ifade eden Acar, “Öğretmen açığı, öğretmen istihdamının bölgeler arası dengesiz dağılımı, iş güvencesiz ücretli öğretmen istihdamı, çalışma barışını ve iş motivasyonunu bozan sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat uygulaması, yer değişikliği taleplerinin karşılanamaması, yasal düzenlemeye muhtaç kariyer basamakları sistemine süreklilik kazandırılamaması, ek ders ücretlerinin yetersizliği, okul yöneticiliğinin kariyer mesleği yerine ikincil görev olarak yürütülmeye çalışılması, okulların yardımcı personel ve bütçe sorunu gibi birçok konuda beklentileri karşılayan adımlar hâlâ atılmış değildir. Vakit kaybına tahammülü olmayan yapılması gereken çok iş, çözüme kavuşturulmayı bekleyen onlarca sorun bulunmaktadır.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatı’nın, değerlerine önem veren, bilgiyi beceriye dönüştüren, başarılı nesiller yetiştirecek bir müfredat olarak hayata geçirilecek olması yerinde olsa da yeni müfredatın uygulamaya konularak istenen sonuçları sağlaması ancak öğretmenlerin uyum sağlamasıyla mümkündür. Bu amaçla öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerine ağırlık verilmeli; öğretmenler, yeni müfredatı özümsemeleri ve öğrencilerine aktarabilmeleri için desteklenmeli ve teşvik edilmelidir.” diye konuştu.
“TASARRUF, MEMURUN ÜZERİNDEN YAPILMAMALI”
Öğretmenlerin işlerinden memnuniyetleri ya da memnuniyetsizlikleri, eğitimin niteliğini, dolayısıyla da ülkenin geleceğini etkilediğini ifade eden Acar, Öğretmenlerin umutsuzluğa kapılmalarını önlemek ve onlardan kaliteli hizmet almak için, kendilerine en başta iyi bir eğitim sistemi, iyi çalışma ortamı ve iyi imkânlar sunulmalıdır. Sorumluluk sahibi herkes, sorunlara çözüm üretme, beklentileri karşılama gayretinde olmalıdır. Enflasyonist ortamın alım gücünü düşürdüğü, ekonomik toparlanma ve gelişmenin sabit gelirlilerinin ceplerine yansımadığı bir süreç kamu görevlilerinin hayatını zorlaştırmakta, sendikal mücadeleyi çetinleştirmektedir. Enflasyon baskısı altında nefes almakta güçlük çeken kamu görevlilerinin rahat nefes alması sağlanmalı; ücretlerde oluşan kayıpları ve enflasyona yenilme riskini giderecek mahiyette iyileştirmeler yapılmalıdır. Tasarruf, memurun üzerinden yapılmamalı, kamu görevlisi emeklilerinin sesi duyularak beklentileri karşılanmalıdır.” dedi.
“20 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI İVEDİLİKLE YAPILMALIDIR”
Öğretmen atamalarına da değinen Başkan Acar, “Bakanlık, atama duyurusunu yaptığı, mülakat sürecini işlettiği 20 bin öğretmenin atamasını bir an önce gerçekleştirmelidir. Eğitim-öğretim yılının başlaması nedeniyle özellikle öğretmen açığının olduğu eğitim kurumlarına öğrencileri öğretmensiz bırakmamak için atama kararnamesini bekleyen 20 bin öğretmenin ataması ivedilikle yapılmalıdır.
Hukuk devleti, hukuka, kanuna ve mahkeme kararlarına saygılı olup bunların gereğini yerine getiren bir idare kadar hukuki belirlilik ve haklı beklenti ilkeleri çerçevesinde devam eden idari iş ve işlemlerin olağan süreçleri doğrultusunda sonuçlandırılması gerekir.” şeklinde konuştu.
“MÜLAKAT UYGULAMASI KALDIRILMADIR”
Acar sözlerine şöyle devam etti, “Sözleşmeli öğretmenlik uygulaması çok ciddi bir problem iken, atanacak öğretmen seçiminin mülakatla yapılması, yapılan mülakatlar çerçevesinde adayların kazanma ya da kaybetme nedeninin objektif bir şekilde izah edilememesi, öğretmen adaylarının farklı komisyonlarca birkaç dakikalık mülakatla elenmesi adalet duygusunun zedelenmesine neden olmaktadır. Vicdanları yaralayan mülakat kaldırılmalı, alımlar KPSS puan üstünlüğüne dayalı olarak yapılmalıdır. Eğitimin niteliğinin artırılması, okullar ve bölgeler arasındaki nitelik farkının kapatılması, okullarda boş ders kalmamasına ve sınıflarda sadece kadrolu öğretmenlerin bulunmasına bağlıdır.
İhtiyaç olmasına rağmen yeterli atama yapılmamakta, yeterli aday bulunduğu hâlde atama yapılıp ihtiyaç karşılanmamaktadır. Bu durum, ‘önce eğitim’ iradesiyle çelişmektedir. Öğretmen ataması, ihtiyacı karşılayacak şekilde yapılarak öğretmen açığı sorunu çözülmelidir. Öğretmenlerin anayasal haklarını sınırlayan, aile bütünlüğünü bozan, eşleri birbirinden, çocukları da anne babalarından ayrı bırakan, öğretmeni eşi ile işi, sağlık ile işsizlik arasında tercihte bulunmaya zorlayan, öğretmenlik mesleğini ve öğretmenin itibarını zedeleyen sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına da öğretmen istihdamında ucuz işçiliğe dönüşen ücretli öğretmenlik uygulamasına da son verilmelidir.
Sözleşmeli öğretmenlere, kadroya geçirilme sürecine ilişkin kalıcı bir düzenleme yapılması beklenmeksizin mazerete ve isteğe bağlı yer değişikliği hakkı başta olmak üzere kadrolu öğretmenlere tanınan haklar verilmelidir.”
SIRA TAYİNİ ÖNERİSİ
Öğretmen atamaları ve yer değiştirme yöntemleriyle ilgili de çözüm önerilerinde bulunan Acar, “Öğretmen atama ve yer değiştirme iş ve işlemlerinde eğitim ve öğretim faaliyetlerini sekteye uğratacak düzeydeki tasarım eksiklikleri, öğretmenlerin yer değişikliği taleplerinin karşılanamamasına, mağduriyetlerin yanında çalışma barışının bozulmasına ve motivasyon kaybına neden olmaktadır.
Dezavantajlı ve elverişsiz şartların hüküm sürdüğü yerleşim yerlerinde görev yapan eğitim çalışanlarına yönelik gönüllülüğü esas alacak tedbirlerin alınması, rasyonel bir atama ve yer değiştirme sisteminin kurulması, eğitimcilerin en büyük beklentilerindendir. Bu anlamda, hem öğretmenlerin yer değişikliği gibi temel çalışma haklarını hem de bölgeler arasında adil dağılımını sağlayacak objektif bir yer değişikliği takvimi Eğitim-Bir-Sen tarafından önerilmiştir. Bu önerinin, sıra tayininin hayata geçirilmesiyle birlikte uygulanması hâlinde yer değişikliği kaynaklı sorunlar büyük ölçüde çözülmüş olacaktır.” İfadelerini kullandı.
“KADROLU, SÖZLEŞMELİ VE ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK AYRIMI KALDIRILMALI”
Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili de görüşlerini ifade eden Acar, “Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla kariyer basamaklarının ilave mali haklarla birlikte yeniden hayat bulması öğretmenler arasında takdirle karşılanmış olsa da, uzman ve başöğretmenlik ünvanı alabilmek için mesleki tecrübe ve çalışma yerine yazılı sınavın başat kıstas hâline getirilmesi ve sınava başvuru için 10 ve 20 yıl gibi uzun hizmet sürelerinin aranması başka bir mağduriyeti beraberinde getirmiştir. Kariyer basamakları sürecinde ilerlemenin sadece öğretmenlikteki hizmet süresine dayalı olması ve sınav zorunluluğunun kaldırılması ile seçimlerden önce verilen sözün hayata geçirilerek öğretmenlikte 5 yılını tamamlamış olanların uzman öğretmenlik, 10 yılını tamamlamış olanların başöğretmenlik ünvanı için başvuru yapabilmesi yönünde bir düzenleme yapılmalıdır.
Öğretmenlerin ve eğitim camiasının beklentisi, öğretmenlerin özlük haklarının tanımlanması ve geliştirilmesi; kadrolu, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik ayrımının kaldırılması, resmî eğitim kurumlarındaki bütün öğretmenlerin kadrolu istihdamı, öğretmenlerin mesleki gelişimlerinin yanı sıra görev ve yetkilerinde de ilerleme sağlayacak bir kariyer basamakları tasarımı, istihdamda güçlük çekilen bölgeler başta olmak üzere zorunlu hizmet gibi zorlayıcı dayatmalar yerine öğretmenlerin ilk atamadan itibaren atandıkları yerlerde çalışmaya istekli olmasını sağlayacak teşvik edici önlemler, eğitim ve öğretimle arasındaki sıkı bağ sebebiyle öğretmenlik kariyeri bağlamında düşünülmesi gerekli okul yöneticiliği ve yöneticilerin özlük hakları gibi konuları düzenleyen, resmî veya özel öğretim kurumu ayrımı yapmaksızın bütün öğretmenleri kapsayan bir Öğretmenlik Meslek Kanunu’dur. Meclis’in Ekim ayında çalışmalarına başlamasıyla Genel Kurul’da görüşülmeye devam edecek olan Öğretmenlik Mesleği ve Millî Eğitim Akademisi Kanunu Teklifi, öğretmenlerin beklenti ve taleplerini karşılayan bir içerikle şekillenmelidir. Millî Eğitim Komisyonu görüşmelerinde dile getirdiğimiz önerilerimizin TBMM Genel Kurulu’nda dikkate alınması için elimizden geleni yapacağız.” diye konuştu.
“İSTİHDAMDA ZORLUK ÇEKİLEN BÖLGELERDE EĞİTİM ÇALIŞANI AÇIĞI KAPATILMALIDIR”
“Bazı bölgelerde kalıcı öğretmen istihdamının sağlanamamış olması en büyük sorunlardan biri olmaya devam etmektedir.” diyen Acar sözlerini şöyle sürdürdü: “Öğretmen açığını kapatmak amacıyla zorunlu hizmet yükümlülüğü ve üç yıl zorunlu çalışma süreli sözleşmeli öğretmen istihdamı getirilmiş olsa da bu uygulamaların soruna kalıcı bir çözüm getirmediği görülmektedir. Eğitimcilere, zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapmaları hâlinde illerin mahrumiyet durumlarına göre ilave özel hizmet tazminatı ödenmesi, hem istihdamda zorluk çekilen bölgelerin eğitim çalışanı açığının kapatılması hem de bölgenin zorluğuna göre eğitim çalışanının yaşadığı mağduriyeti gidermesi bakımından elzemdir.
Toplu sözleşme taleplerimiz arasında da yer alan bu teklifin hayata geçirilmesi öğretmen açığı sorununu büyük oranda çözecektir. Eğitim yönetiminde temel sorun, yönetici seçme ve atamada belirsiz ve kestirilemez politikaların izlenmesi, uzun vadeli bir perspektifin oluşturulamaması, neticede kalıcı bir modelin inşa edilememesidir. Bir eğitim kurumuna öğretmen olarak atanabilme yeterliliğine sahip olmak o kuruma yönetici olarak atanabilmenin birinci şartı olmalı, eğitim kurumu yöneticiliği ikinci görev kapsamından çıkarılmalı, bu önemli vazife görevlendirme ile değil kadrolu olarak yürütülmelidir.”
“EĞİTİM ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI CAYDIRICI ÖNLEMLER ALINMALIDIR”
Eğitimde şiddet olaylarına da değinen Acar, “Eğitim çalışanlarına yönelik şiddet olayları yaygın bir toplumsal sorun hâline gelmiş ve ülkemizin geleceği açısından vazgeçilmez olan eğitim-öğretim hizmetinin yürütülmesini sekteye uğratacak dereceye varmıştır. Bu şiddet eylemlerinde, mevcut yasal düzenlemelerin bu fiillere karşı caydırıcı nitelikte ceza öngörmemesi, şiddet uygulayan kişilerin bu eylemlerinin adli ve idari makamlarca önemsenmeyeceği ve ciddi bir ceza yaptırımıyla karşılaşmayacakları inancı önemli bir rol oynamaktadır.
Bu nedenle, eğitim çalışanlarına karşı eğitim-öğretim hizmetinin sunumundan kaynaklı şiddet eylemlerine yönelik önleyici ve koruyucu nitelikte cezai ve hukuki tedbirler alınmalıdır. 657 sayılı Kanun’un ek 32. maddesine göre ödenmekte olan öğretim yılına hazırlık ödeneği, öğretmenlerle birlikte eğitim-öğretim hizmetlerinin yürütülmesinde emek sarf eden Millî Eğitim Bakanlığı’nın merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında görevli tüm hizmet sınıflarındaki eğitim çalışanlarına da ödenmelidir.” dedi.
“GÖREVDE YÜKSELME VE UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ SINAVLARI YAPILMALIDIR”
Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarında yaşanan gecikmeleri eleştiren Acar, “Son sınav tarihinden bu yana geçen zaman zarfında değişik sebeplerle görevde yükselme ve ünvan değişikliği kapsamındaki kadrolar açısından çok sayıda münhal kadro oluşmuştur. Bu durum, görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının gerçekleştirilmesi ve buna dayalı atamaların yapılması konusunda Bakanlık çalışanları arasında haklı ve yerinde bir beklentiyi beraberinde getirmiştir.
Sendika olarak Kurum İdari Kurulu toplantılarında “Görevde yükselme ve ünvan değişikliği sınavları ivedilikle gerçekleştirilmeli ve en geç iki yıllık periyotlarla yinelenmelidir” şeklindeki talebimizi dile getirmiştik. Son Kurum İdari Kurulu Çalışma Raporu’nda talebimiz kabul edilerek gerekli çalışmaların Personel Genel Müdürlüğü tarafından başlatılması kararı alınmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında norm kadro açığı ile hizmet gereklerine göre belirlenen münhal kadrolar için görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları açılmalı ve sınav takvimi ivedilikle ilan edilmelidir.” İfadelerini kullandı.
“HİZMETLİ VE MEMURLARIN HAKLARI İYİLEŞTİRİLMELİDİR”
Genel idare hizmetleri, teknik hizmetler, yardımcı hizmetler ve diğer hizmet sınıflarında çalışanların mali ve özlük haklarının iyileştirilmesi gerektiğini ifade eden Acar, “eğitim-öğretim sınıfı çalışanlarına tanınan haklar kendilerine de tanınmalıdır. Bununla birlikte, yardımcı hizmet sınıfı çalışanlarının görev tanımlarında belirsizlik giderilmelidir. Hizmetli ve memur gibi personelin görev tanımları bulunmamaktadır. Hizmetli kadrosunda görev yapan eğitim çalışanlarının en önemli sorunu, çalışma saatlerinin belirsizliği ve yapmakla yükümlü oldukları işlerin net olarak tanımlanmamasıdır.
Memur ve hizmetlilerin görev tanımları yapılmalı, “Yöneticilerin verdiği diğer görevleri yapar” şeklindeki ifadelerin yer aldığı mevzuat hükümleri değiştirilmelidir. İkili eğitim yapan kurumlar başta olmak üzere, eğitim kurumlarında hizmetli kadrolarında görev yapanlar, haftada 40 saatin üzerinde çalışmasına rağmen, kendilerine fazla çalışma ücreti ödenmemekte; eğitim kurumunda çoğu durumda tek hizmetli olduğundan, personel yetersizliği gerekçe gösterilerek fazla çalışma karşılığı izin hakkından da faydalanamamaktadır. Personele, haftalık 40 saati aşan çalışmalarının karşılığı fazla çalışma ücreti ödenmesi ya da personel yetersizliği gerekçesine sığınılmadan fazla çalışma karşılığı izin hakkından faydalanmalarının sağlanması yönünde düzenleme yapılmalıdır.” şeklinde konuştu.
“ŞUBE MÜDÜRLERİNİN SORUNLARI ÇÖZÜLMELİDİR”
“Yönetim hizmetleri kadro grubuna, görev, yetki ve sorumluluklarının genişliğiyle uyumlu olmayan, yetersiz özlük hakları verilmiştir.” diyen Acar, “Şube müdürleri ve şeflerin özlük hakları, sorumlulukları ekseninde iyileştirilmeli, rotasyondan kaynaklanan sorunlar çözülmelidir. Millî eğitim uzmanı, Bakanlık müfettişi, il millî eğitim müdürü ve yardımcısı, ilçe millî eğitim müdürü, araştırmacı, şube müdürü, eğitim müfettişi, eğitim müfettiş yardımcısı, şef ve eğitim uzmanı kadrolarında görev yapanlardan aranan hizmet süresini tamamlayanlara da uzman öğretmenlik, başöğretmenlik ünvanına dayalı haklar tanınmalıdır.
“İşgücü Uygulama Programı, güvencesiz yapısı ve düşük gelir getirisiyle okulların temizlik sorununa çözüm olamaz”
Eğitim ve öğretimin sağlıklı ve uygun ortamlarda yürütülmesi, ihtiyaçların yeterli ölçüde ve zamanında karşılanmasıyla mümkün olabileceğinden okullarımızda temizlik, güvenlik gibi hizmetleri yürüten yeterli sayıda yardımcı personelin varlığı olmazsa olmazdır. Okullarımızın yardımcı personel ihtiyacı kadrolu memur statüsünde personelle karşılanamadığından vazgeçilemez nitelikteki hizmetler, okul-aile birlikleri tarafından yapılan veya İŞKUR yönetimindeki geçici istihdam programlarıyla yürütülmeye çalışılmaktadır.
Ancak okulların açıldığı bugünlerde halen çok sayıda okulun yardımcı personel ihtiyacı giderilememiştir. İŞKUR tarafından yeni uygulamaya konulan İşgücü Uygulama Programı’nın da tam olarak hayata geçirilemediği; İşgücü Uygulama Programı’nın iş güvencesinden yoksun, adil ve yeterli bir gelir getirmeyen, sosyal güvencesiz bir çalışma biçimi olduğu, bu hâliyle okulların personel ihtiyacına kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm sunmadığı görülmektedir. Sınıf ve öğrenci sayısı, personel sayısı, büyüklük gibi kıstaslar esas alınarak her okula münhasır bir ödenek tahsis edilmeli; okulların yardımcı personel ihtiyacı ya doğrudan giderilmeli ya da bu konuda kaynak aktarımı yapılmalıdır.” şeklinde konuştu.
“OKUL KANTİNLERİNDE BOYKOT ÜRÜNLERİNİN SATIŞINA İZİN VERİLMEMELİDİR”
Başkan Acar sözlerini şöyle tamamladı, “İsrail’in abluka altında tuttuğu Gazze ve Filistin’in diğer bölgelerinde masum halka yönelik gerçekleştirdiği katliam, zulüm, insan hakları ihlalleri ve diğer insanlık dışı uygulamalara karşı sessiz kalmamak vicdani bir sorumluluktur. İsrail ekonomisine katkıda bulunmak, işgal ve zulmün devamına katkıda bulunmak anlamına gelmektedir.
Okul kantinlerinde İsrail ürünlerinin satılmaması, bu boykota katkıda bulunmanın bir yoludur. Yerli ürünlere öncelik vermek, millî ekonomiye katkıda bulunmak ve yerli üreticiyi desteklemek demektir. Okul kantinlerinde İsrail ürünlerinin yerine yerli ürünlerin satılması, bu amaca hizmet edecektir. Bu çerçevede, okul kantinlerinde İsrail menşeli veya İsrail’in Gazze katliamına destek açıklamasında bulunan yerli ve yabancı ürünlerin satışının yasaklanması sağlanmalıdır.
Eğitim-Bir-Sen olarak, yeni eğitim-öğretim yılının eğitim çalışanlarına, öğrencilerimize, velilerimize ve milletimize hayırlı olmasını; eğitimin sorunlardan arındırıldığı bir dönem temenni ediyoruz.”