Çünkü hangi dil, din, sosyal çevre, etnik gruba ya da kültüre ait olursak olalım selamlaşmak, insanların zihninde hemen hemen aynı anlamı doğurur.
Hatta dilini ve kültürünü bilmesek dahi.
Biyolojik, psikolojiķ, sosyolojik olarak insan insana muhtaçtır. Doğal bir sonuç olarak bu muhtaçlık, insanların birbiriyle iletişime geçmesini zorunlu kılıyor.
Bu muhtaçlıktan doğan iletişim ve toplumsallaşma sürecinde öğrenilen selâmlaşma, medenîce bir arada yaşamanın gerekliliklerindendir.
Genel olarak karşılaşmalarda, tanışmalarda ve ayrılmalarda yaptığımız selâmlaşmanın, kültürden kültüre değişen söz ve beden diliyle yapılan çeşitleri vardır. Kucaklaşma, tokalaşma, yumrukları birleştirme, elini kalbe koyma, şapka çıkarma, sarılma, el ve baş sallama, el kaldırma, eğilme, yere kapanma, göz işaretleri gibi beden diliyle verilen selâm olduğu gibi; günaydın, merhaba, nasılsın, iyi akşamlar, selâmün aleyküm, hayırlı işler, Allah'a ısmarladık, güle güle gibi daha bir çok
yere, dile ve kültüre göre değişen sözlü selâm çeşitleri de vardır.
Dijitalle iletişimin hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olduğu günümüzde "nbr, slm, s.a, mrb" gibi kısa yazışmalar şeklinde de
selamlaşmalar yaygın bir şekilde kullanılıyor.
Bazen sıradan bir görgü kuralıymış gibi görülebilen selâmlaşma; ilişkiye geçmenin ve iletişim kurmanın kontak anahtarı, ilk giriş kodu, söze-kelama başlamanın giriş cümlesidir. Sosyal bir ihtiyaç olan ilişki kurmada emniyet, güven, huzur gibi duygular daha ilk karşılaşmada kendini hissettirir. Aynı zamanda karşıya selamet, iletişime açıklık, insanî olarak eş düzeylik mesajı verir.
Karşıya olumlu duygularla yaklaştığımızın, değer verdiğimizin, husumet beslemediğimizin, saygı duyduğumuzun bir ifadesidir. Fakat bu mesaj, kişide aldatılmaya zemin hazırlayan yanlış bir hale etkisi oluşturmamalı. Zaten selâmdan sonra devam eden ilişkide, o kişinin bu vasıfları taşıyıp
taşımadığını biz kendi tecrübemizle farkederiz.
Selamlaşma, sosyal bir beceri ve iletişim yeteneğidir. Özellikle kalabalık insan gruplarına sözlü selâm verebilen bir kişi, özgüven sahibi girişkenlik yönü olan bir karaktere sahip demektir. Bir iyi niyet göstergesi olan selamlaşma; muhataba değer verme, onu önemseme gibi duygular yaşatır muhatabına. Muhatapta "Seni görmezden gelmiyorum, varlığından haberdarım, senin farkındayım, iletişime de hazırım" mesajını uyandırır. Sosyal kişiliğimizin bir yansıması olarak selamlaşma, iletişim sermayemizden ve duygusal servetimizden hiç eksilmeden muhatabımıza verebileceğimiz bir değerdir.
Hatta selâm vermenin ardından gelen seviyeli bir tebessüm, ciddi bir yara alan insanî ilişkilerimize de sunabileceğimiz pratik bir çözümdür. Hele yabancılaşmadan
şikayet ettiğimiz ve ilişkilerimizin buz kestiği bir zaman diliminde birbirine selam vermek, akışkan bir iletişimin başlangıcı sayılabilir.
Toplumsal bariyerlerin, ilişkiler önündeki engellerin, iletişimi engelleyen duvarların yıkılmasında ciddi bir beton kırıcı; soğukluğu ve kopukluğu gideren sıcak bir dokunuş; bireyselliğin olabildiğince hızlandığı bir zamanda sosyalleşmenin ilk start düğmesi; kuşkuyla bakma gibi iletişimin önüne geçen güven probleminin bir karanlık bükücüsü; ilgi, alaka, yakınlık ve ünsiyet kurma, muhabbete ve kaynaşmaya katkıda bulunma yönünden de bir köprü olma özelliği olan
selâmlaşmanın, sosyal barışa ciddi katkıları vardır.
Selamlaşma, şairin "döndüğü zaman bütün gövdesiyle döndü" dediği gibi el, yüz gibi beden diliyle de güçlendirilirse, selâmdan sonraki devam edecek iletişimin kalitesini artırabilir. Selamlaşma; ergenliķ, erkeklik, çocukluk,kadınlık, zenginlik, fakirlik, eğitimli, okumuş, engellilik,
mülteci, amirlik, işçi, memurluk vs. gibi doğuştan ya da sonradan edinilmiş tüm sınıfların ve kültür göstergelerinin seviyesini, belirli bir an da olsa eşitleyip bu statü farklılıklarının iletişime engel olmadığını net bir şekilde ifade edebilir. Hatta bu sınıflar arasında oluşabilecek derin uçurumları engellemede bir çözüm aracı görülebilir. Sonrasında doğabilecek sosyolojik kargaşaya da bir nebze olsun olumlu katkı sağlayabilir.
Bir iyi niyet ve duygu ifadesi olarak selâmlaşmanın; kalplerde oluşabilecek kin, nefret, görmezden gelme, kibir, küçümseme, husumet, suizan vs.
gibi daha bir çok kavga ve toplumsal kargaşanın temeli kabul edebileceğimiz kaotik duygu durumlarını önleyici özelliği vardır. Hatta bizim toplumumuzda selâm alıp vermeyen kişi egoist, bencil, kibirli, insana tepeden bakan, havalı, iletişime kapalı, duygusuz ve bön birisi olarak görülüp pek de sevilmez. Selâm vermemeyi zenginlik ve karizma göstergesi olarak gören, sonradan görme tipler de yok değil toplumda.
Selamün aleyküm/ aleyküm selâm formatında verilip alınan bir selâm çeşidinde ise "huzur, güven, esenlik, selamet, bereket" dua ve temennisi yatar. Bununla hiç kimsenin hayır diyemiyecegi imkan ve nimetleri karşımızdakine de istemiş oluruz. Hatta "selam" kelimesinin etimolojik kökenine inince bu anlamı net bir şekilde görebiliriz. Tüm bu faydaları, getirileri, çözüme hizmet etmesi, aradaki ilişki ve iletişimi aktif hale getirmesi, duyguları harekete geçirmesi gibi toplumsal
dinamikleri artırıcı bir yönü olan selâm vermeyi; kamusal alana yansıtılmış ahlakî bir eylem olarak kabul edebiliriz.
Kamusal alana pozitif katkısı olan selâm vermek, aynı zamanda topluma armağan edilmiş bir salih ameldir. Allah bilir ama umarız ki bu sosyal eylem, ahirette puan
değeri yüksek bir sevap olarak karşımıza çıkar. Selamlaşma konusuyla ilgili islâm kaynaklarını yokladığımız zaman meselenin dinî boyutunun da bu şekilde olduğunu görebiliriz.
İnsan, hem sosyal çevresinden hem de kendi iç dünyasından devamlı olarak telkin ve mesajlarla hayatını devam ettirir. Her bir söz ve davranışın altında sevinç-hüzün, korku-güven, keder, mutluluk, sevgi, haz, mutsuzluk, merhamet vs. gibi duygular yatar. Duyguların dahil olmadığı bir alan yoktur yani hayatımızda.
Dolayısıyla selâm alıp vererek muhataplar birbirilerine, olumlu duygusal mesajları vermiş olur. Selâm alıp vermeyi; sosyal ilişkiler, iletişim psikolojisi, iletişim sosyolojisi, adab-ı muaşeret, görgü kuralları, gelenek, değer ve din gibi bir çok farklı açılardan teorik olarak değerlendirebiliriz.
Fakat selâm alıp vermeyi; pratik olarak hayatımızın tam ortasında aktif bir şekilde olması gereken sıcak bir iletişim dili ve nesiller boyu yaşatılması gereken sosyal bir değer
olarak görmeliyiz.