“İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akarya”
(Necip Fazıl Kısakürek)
Merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi “Her şey akarsu, tarih, yıldız, insan ve fikir / Oluklar çift, birinden nur akar birinden kir” Akışa dur demek ne mümkün. Şakaklara kar düşer itiraz neye yarar. Herkesin bir akışı var, kimi cennete, kimi cehenneme akar.
Hayat hızla akarken hep bitmemiş işlerimiz, tamamlanmamış cümlelerimiz var. İçe yolculuğumuzu ıskalayarak yaşıyoruz. Evet, dünya dönüyor ve her şey yaşlanıyor. Biz dışarıyla meşgulken içeride ne güzellikler kaçıyor. Çiçekleri ezmeden, gönülleri incitmeden Rabbin rızasını kazanmayı dert edinerek evvelden ezele akabilmek de var. Nefes alırkan nefesi aldıranı hissedenler var.
Üftade’nin yamaçlarında yaşlanmış yüz küsür senelik ömrüne inat, yorulmamış dingin ruhuyla akışta demetlenmiş, bu dünyadan gelmiş geçmiş bir güzel insandan bahsetmek istiyorum sizlere. On yedi yıl önce bir Ramazan ayında tanıdım Cemile Anne’yi. Kırk küsür senedir Bursa’lı hanımları Kur’an’la buluşturmuş Üftade Hazretleri’nin kabrinin hemen yanındaki Üftade Cami’nde.
Anlatımlarından ve hatıralarından anlaşılan; Kur’an okumanın ve yaşamanın sıkıntılı olduğu dönemlerde hiç aksatmadan soğuk-sıcak, yaz-kış, bayram-seyran demeden her ay hanımların Kur’an’la, duayla buluşmasına öncülük yapmış örnek Bursalı bir hanım. Bir ev ziyaretinde “Ah gençlik” diyor, kıymet bilene ne büyük nimet, gurbetten vatana giderken lazım olan azığın toplandığı en güzel çağdasın, ne mutlu sana” sözünü Kur’an’a hizmeti kendine dert edinmiş bir büyük nasihatı olarak dinlemiştim. Sohbetlerde ne zaman Allah lafz-ı celili geçse -kendini gizlemeye çalışsa da- bütün azalarının titremesini, bir insanın kalbine Allah’ı tanıtmasının yansıması olarak görürdüm.
Artık vakit ikindi anıdır. Güneşin guruba yaklaştığı, ölümün biraz daha yakınlaştığı, insanın olgunlaşıp bedenin yaşlandığı vakit. Şairin dediği gibi “Su iner yokuşlardan hep basamak basamak / Benimse alın yazım yokuşlarda susamak.” Üftade yokuşunda susayan, âb-ı hayat suyunun peşinde guruba doğru yürüyen bir hizmet ehliydi Cemile Anne.
Güzel bir gelenek; her ayın ilk Perşembesi ikindiye yakın bir zaman diliminde tırmanılır tahtakale yokuşuna. Hayata dair ne varsa anlatmak ve anlamak üzere geçilir Üftade Cami’ne, girilir sekinet evine. Bir ay öncesinden alınan cüzler okunarak gelinmiştir mabede. Dağıtılan “güllü yasin” kitabındaki sureler sırayla, özenle okunur sessizce. Ve ardından, insanı Rabbiyle konuşturan, huzura kavuşturan, rahmetle buluşturan dua için eller açılır semaya. Dillerdeki âmin nidalarıyla geçmişi, anı, geleceği kapsayan istek ve talepler aracısız ulaşır Mevlaya... Gelecek ayın ilk Perşembe gününde Üftade hazretlerinin dizi dibinde yeniden cem olmak, buluşmak kaydıyla, huzurla dolan kalpler, diğer kalpler huzur bulsun diye dağılır Bursa’nın her bir köşesindeki evlere... İşte böyle bir geleneğin başındaydı Cemile Anne. Mevlana’nın “Hayat bir uykudur, ölünce uyanır insan. Sen erken davran, ölmeden önce uyan.” dediği gibi ölmeden önce uyanma derdinde bir güzel insandı. Güzel hatıralar, bir ömür Kur’an’a hizmet ve hak yolunda gayretle hepimizin kalplerine dokundu da öyle kavuştu Rahmet-i Rahmanına..
Sözlerimi Üftade Hazretleri’nin talebesi olan Aziz Mahmut Hüdayi’nin dörtlüğü ile bitiriyorum
Yalancı dünyaya aldanma ya hu,
Bu dernek dağılır divan eğlenmez,
İki kapılı bir viranedir bu,
Bunda konan göçer mihman eğlenmez..
Allah’ın rızasını kazanmak için gayret edenlere selam olsun. Şu gök kubbede hoş bir sada bırakanlara selam olsun.
Bizi güzel insanlarla buluşturan Rabbe hamdolsun.
Gülsüm Sarıdaş / Bursa İl Müftülüğü Vaizi